Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, İsrail’in emperyalistlerden öğrendiği Siyonist sömürgeciliği daha da güçlendirmeye, aldığı destekle yüzsüz işgali genişletmeye devam ettiğini ifade ederek, “Onun için, son yıllarda sık sık dillendiren ‘iki devletli çözüm’ önerisi oyalama taktiğinden ibarettir. İsrail’in ‘yerleşimci’ taktiği bilinçli işgal stratejisinin bir parçasıdır” dedi.
Memur-Sen, Hak-İş, Kudüs ve Filistin’i Destekleyen Sendikalar Birliği tarafından organize edilen “Kudüs İçin Hep Birlikte” programı İstanbul CVK Park Bosphorus Otel’de gerçekleştirildi.
Programa Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan, Kudüs ve Filistin’i Destekleme Platformu Başkanı Muneer Said, Anadolu Platformu Başkanı Turgay Aldemir ile ulusal ve uluslararası yüzlerce sivil toplum kuruluşu temsilcisi katıldı.
Programın açılışında konuşan Genel Başkan Ali Yalçın, sözlerine, Filistinli Şair Abu Salma’nın “Gölgeleri arasında özlemin, yadırgamanın mezarlarında bizim yerimiz de var, bu kesin. Yorulma gönül, dönüşün yollarında çökme sakın. Yine geleceğiz, yine” dizelerini okuyarak başladı.
Filistin davasına sahip çıkmalıyız
İsrail’in Filistin’i işgalini sert bir dille eleştiren Yalçın, “Filistin, İsrail’in işgal ettiği topraklarda… Aslında İsrail’in tedricî işgal stratejisinin nasıl gerçekleştiğinin en acı örneklerinden biri Hayfa. İngiliz manda yönetiminin, Avrupa’nın gettolarından gelen Yahudilere nasıl yol verdiğini ispatlayan şehir. Şimdi Hayfa unutuldu… Tıpkı bugün İsrail’in işgal ettiği Yafa, Akka, Safad, El-Celil, El-Halil ve Nablus’un unutulması gibi. 1948, 1967 süreçleri unutulduğu gibi… 1980’de Camp David’de yaşananların unutulduğu gibi. Unuttuklarımız bununla da sınırlı değil… Hatta bugün çekildiğimiz hattın dışında kalan yerleri unutma eğilimine sahibiz. Bugün yaşadığımız en büyük sorun budur” şeklinde konuştu.
İsrail işgali zihinleri de kapsıyor
Filistin’in sadece toprak olarak değil, aynı zamanda zihinlerde de işgal edilmeye başlandığına dikkat çeken Yalçın, şöyle devam etti: “Kavramları kimden alıyorsanız, onun egemenliği altındasınız demektir. Çünkü hafızanız dahi bu kavramlar çerçevesinde oluşur. Artık hafızanız işgal, geleceğiniz ipotek altındadır. Filistin, tam da bu hazin noktada durmaktadır. Bırakın merhameti, acıma duygumuz dahi İsrail’in en son saldırısından sonra harekete geçmektedir. Yani acılarımızı, elimizde kalan şekillendirmektedir. Hep bir şeyler kaybettik. İnsanımızı kaybettik, toprağımızı kaybettik. Kudüs tedricî olarak yıkıma uğrarken, duyarlılığımızı kaybettik. Gerileyen bir stratejiye hapsolduk. Savunma hattımız hep aşıldı ve biz en son elimizde kalanlar üzerine konuştuk. İrademizi düşmanın hareketine bağımlı kıldık. Bağımlılığı aşmanın yolu, kendi kavramlarımızla düşünmekten, kendi hukukumuzla hareket etmekten geçiyor. Bunun da ilk şartı, önümüze konulanı hep birlikte sorgulamak. Şimdi, tam da burada bir sorgulama yapmak istiyorum. Tarihin bir döneminde belli bir coğrafyanın üzerinde yaşayanların kendi çıkarları doğrultusunda oluşturdukları hukuku, ‘evrensel değerler’ olarak dikta ettiler.
Dünya zulme göz yumuyor
Zulümlere dünya üzerinde yeterince tepki gösterilmemesini eleştiren Yalçın, “Böyle bir müktesebattan dolayı bugün dünya üzerinde en dramatik olaylar hakkında verilen tepkiler söylemden ibaret kalıyor. Daha doğrusu birilerinin çıkarlarını gizlemek için kurulan süslü, cilalı sözler ‘hukuk’ diye bize sunuluyor. Bugünün dünyası, maalesef hakkın değil, gücün hüküm sürdüğü bir dünyadır. Birçok kavram kaba kuvvetin belirlediği sınırlar içinde ele alınmaktadır. Mesela eşitlik, insan hakları ve barış. Her üçü de egemenlerce kendi çıkarları doğrultusunda tanımlanmış, hegemonya için silaha dönüştürülmüş kavramlardır. Yani bütün dünya ‘büyük bir yalanı’ yaşıyor. Büyük bir yalan, bütün dünyaya gerçekmiş gibi yaşatılıyor. Oysa biz, egemenlerin ‘barış’ afişiyle ‘soykırım’ sineması çektiklerini biliyoruz. İnsanın onurunu ve haklarını gözetecekleri vaadiyle, dünyanın farklı coğrafyalarında nasıl karışıklık çıkardıklarını da biliyoruz. İsrail’in en büyük dayanağı işte bu mantıktır. Şimdi bize düşen, kavramların içini, dayatılanlarla değil, doğrularla doldurmaktır. Kavramsallaştırmayı doğru yapmak ve bu doğrultuda yürümektir. Ne yazık ki, biz de, bize verilen şekilde sorunu ‘Filistin Sorunu’ olarak adlandırma alışkanlığını sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.
Filistin’de soykırım sürüyor
Filistin’de açık bir şekilde soykırım yapıldığını vurgulayan Ali Yalçın, Filistin halkının katliamlara maruz kaldığını, yurtlarından sürüldüğünü, her türlü baskı altında yaşamak zorunda bırakıldığını, Filistin topraklarında bir “Siyonist İsrail” sorunu olduğunu dile getirerek, “Siyonizm, modern ırkçılığın, mitolojik bir dünya görüşüyle harmanlanmasıdır. 1975 yılında, Birleşmiş Milletler, Siyonizm’i ırkçılığın bir türü olarak kabul ederken, bu hakikati ikrar etmiş oldu. Buradan bakıldığında kendini, kendi kararını yok sayan BM fotoğrafı görüyoruz. İsrail, bölgemizde birçok sorunun kaynağıdır. Özellikle geçmişte yaşanmış acılar üzerine inşa edilmiş holokost ideolojisiyle kendine meşruiyet sağlayan İsrail, emperyalistlerin stratejilerinin işgalci bir aparatı olarak soykırım yapmaktadır. Avrupa’nın gettolarında yaşayan Yahudilerin hangi amaçla Filistin’e yerleştirildiğini, İsrail kurulmadan önce yaşanan terörü, bu terörün nasıl devlet terörüne evrildiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bugün de İsrail, emperyalistlerden öğrendiği Siyonist sömürgeciliği daha da güçlendirmeye, aldığı destekle yüzsüz işgali genişletmeye devam ediyor. Onun için, son yıllarda sık sık dillendiren ‘iki devletli çözüm’ önerisi oyalama taktiğinden ibarettir. Çünkü iki devletli çözümün şartı 1967 sınırlarıdır. Fakat bırakın 1967 sınırlarını, bugün İsrail, yerleşimci taktiğiyle yeni yeni bölgeleri işgal etmektedir. İsrail’in ‘yerleşimci’ taktiği bilinçli işgal stratejisinin bir parçasıdır. Uluslararası güçlerin ikircikli tutumu da bu stratejinin rahatça uygulanmasına sebep olmaktadır” diye konuştu.
Ambargolarla Filistin hapishaneye dönüştürülüyor
Yalçın, Filistin devleti topraklarının, İsrail’in işgal politikaları sonucunda bir hapishaneye dönüştüğünü kaydederek, şöyle konuştu: “Orta Doğu’nun mazlumu Filistin, zalimi İsrail’dir. Görüldüğü gibi her şey dünyanın gözü önünde gerçekleşiyor. Ancak asıl soru şu: İsrail’in bu pervasız zorbalığının arkasında ne var? Çok uzağa gitmeye gerek yok. Bundan birkaç hafta önce Obama giderayak İsrail ile 38 milyar dolarlık askeri yardım anlaşması yaptı. Obama bu anlaşmayı yaparken Clinton’ın kazanması için Yahudi seçmenin desteğini almayı amaçlıyordu. Öte yandan, her türlü insani değer ve kutsalı hiçe sayan Trump da Netanyahu ile görüşmesinde bir adım daha ileri giderek seçildiği takdirde ‘Kudüs’ü İsrail'in başkenti’ olarak tanıyacağını açıkladı. Bunun adı cinnettir! Küresel sistemin yaşadığı bu cinnetle, İsrail’in geleceğini güvence altına almak, Filistin’i yalnız bırakmak için bölgede kirli senaryolar yazılıyor ve işbirlikçiler aracılığıyla sahneye konuluyor. Mısır’da başardılar, Filistin’in nefes borularını tıkadılar. Suriye’de halk devrimini durdurdular, Filistin’e can suyu olacak bir dirilişin önünü kestiler. Bu noktaya gelmişken bir hususa da değinmeden geçemeyeceğim. İki hafta önce, Mahmut Abbas’ın, katil Şimon Perez’in cenazesinde gözyaşı döktüğüne üzülerek şahit olduk. Bu görüntü Türkiye’de çok yadırgandı. Bu gözyaşının Türkiye’de algılanması, acaba Filistin davasına balta mı vuruluyor şeklindeydi. Filistin’de Hagana çeteleriyle soykırım yapan, Orta Doğu’ya nükleer silahı getiren Perez’e gözyaşı dökmek değil, ateşi bol olsun demek gerekir.”
Katliam var demek yetmez, somut tepki şart
Filistinlilerin ve Filistin devletinin mağduriyetinin gerçek hayatla sınırlı kalmadığını, sanal alanda da algı yönetimi çerçevesinde büyük bir zulüm yaşandığını söyleyen Yalçın, “Arama motoru Google’de ‘Filistin Devleti’ kaldırıldı. Filistin’in toprakları İsrail sınırları içinde gösteriliyor. Bu da İsrail işgalini meşrulaştırmaya dönük enformatik bir yöntem olarak karşımızda durmaktadır. Yukarıda resmetmeye çalıştığımız manzaranın özeti şu: Bu köhne dünya düzeninden ‘insanlık dramının’ merkezi Filistin’e bir çözüm beklemek hamlık ve saflıktır. Mevcut dünya düzeni, kesintisiz zulüm, adaletsizlik ve çıkar ilişkileri üzerine bina edilmiştir. Fakat bu çizdiğimiz resim bizi sorumluluklarımızdan, kendi içimizde yaşadığımız sıkıntılardan uzaklaştıracak bir sığınak olmamalıdır. Coğrafyamızda yaşanan olaylardan başkasını sorumlu tutma kolaycılığı bizi hep yanlış mecralara sürükledi. İnsanlığın ortak değerlerinden hareketle, yeni sözler söylememiz gerekiyor. İsrail’in her katliamından sonra ‘katliam var’ demek işi çözmüyor, çözemiyor. Her kaybedilen topraktan sonra ‘işgalci İsrail’ diye ses yükseltmek de çözüm değil. Hele hele batılı ülkelerin geçmişte yaptıkları ortadayken, onların kavramlarıyla düşünmek bizi iyiden iyiye işgalci stratejiyi kabullenecek bir zemine sürüklüyor. Biz Filistin’le dayanışma halinde olan sendikalar bu sorgulamanın öncülüğünü yapabiliriz. Yapmalıyız. Memur-Sen, kurulduğundan itibaren Filistin konusunda hep duyarlı oldu. Kurucu Genel Başkanımız Kudüs Şairi Mehmet Akif İnan, ömrünü Filistin ve Mescid-i Aksa davasına hasretmişti. Bakın ne demişti Mehmet Akif İnan, ‘Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde, bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu. Varıp eşiğine alnını koydum, sanki bir yer altı nehri çağlıyordu.’ Kurucu Genel Başkanımızın ardından gelen bütün yöneticilerimiz de aynı duygu ve duruşla Filistin davası için her platformda mücadele verdiler” dedi.
Her şartta Kudüs’e gitmeli, sahip çıkmalıyız
Yalçın, Memur-Sen’in, Filistinlilerin acılarını kendi acıları olarak gördüğünü, her zaman Filistin halkının yanında olduğunu ifade ederek, “Memur-Sen, Filistin’e her türlü desteği vermiş, İsrail’in yakıp yıktığı ülkenin yaralarını sarmak için en ön saflarda mücadele etmiştir. Buradaki sendikaların da Filistin’e yardım için bir şekilde çalıştığını biliyorum. Filistin’in güçlü yardımlardan öte köklü çözümlere ihtiyacı var. Her yenilgiden sonra çekildiğimiz sınırlar içinde ağıt yakmanın zamanı değil artık. Filistin devleti ve Filistinliler konusu, İsrail’in özne olduğu bir tarihsellik üzerinden okunmaktadır. İsrail’in vahşeti, şiddet hırsı manşete taşınırken zihinlerimizde çözümsüzlük dayatıldığını fark etmeliyiz. Reaksiyoner bir tavırla değil, kendi tarihimizden, kendi geleneğimizden hareketle oluşturacağımız tanımlarla bu sorunu doğru anlayabilir ve çözümü de olması gerektiği şekilde hayata geçirebiliriz. Bugün Filistin, gerek kurumsal düzlemde gerekse insani olarak acımasız bir ambargoya maruz kalmış durumdadır. Refah sınır kapısı kapalıdır. Bir diğer ambargo, Filistinlilerin birçok iş kolunda çalışması yasaklanarak gerçekleştiriliyor. Kudüs’te Müslümanların ekonomik durumu her geçen gün kötüleşmektedir. Bazı Müslüman ülkeler de ‘özgürleşmeden Kudüs’e gitmeyeceğiz’ diyerek farkında olmadan oradaki ekonomik direnişi çökertiyorlar. Kudüs ilk kıblemiz. Her şart altında Kudüs ziyareti yapmalıyız. Oradaki ekonomik yapının ayakta kalmasına katkıda bulunmalıyız. Filistin devletinin yaşadığı işgal, vatandaşlarının uğradığı zulüm sadece Müslümanlar için değil, bütün dünyanın insanlık davasıdır. Bu meseleyi ilk fark edenlerden biri Rachel Corrie’dir. Rachelleri çoğaltmak zorundayız. Onun için, Filistin davasını anlamak ve tüm dünyaya anlatmak bizim vazifemiz. Kendi kavramlarımızla, kendi adalet şuurumuzla, Filistin’de yaşanan karartmayı kaldıracak yolları bularak, anlatmak ve bütün dünyayı harekete geçirmek zorundayız. Özellikle Kudüs’ün işgaliyle birlikte, bütün insanlığı saracak bir ateş yakıldı. Biz Müslümanlar için vazgeçilmezdir Kudüs. Fakat İsrail’in yıkım projeleri sadece bizim değil, tüm insanlığın sorunudur” değerlendirmesinde bulundu.
‘Filistin devleti’ kavramını sürekli dillendirmeliyiz
Uluslararası bir platform oluşturularak, Filistin topraklarında yanan ateşin bütün insanlık eliyle söndürülmesini sağlayacak adımların atılması gerektiğini belirten Yalçın, “Kudüs kurtulmadan özgürlük küreselleşemez. Bu gerçek tüm dünyada kanaat haline gelmelidir. Bir diğer vazifemiz, bölgenin İsrail’in tedricî işgaliyle birlikte çökmek üzere olan ekonomisine dönük acil ve kalıcı çözümler üretmenin çarelerini aramaktır. Filistin’e, salt ‘yardım yapılacak yer’ diye bakılmamalıdır. Şimdiye kadarki bakışımızda Filistin, ikincil bir konumda kaldı maalesef. Artık bu bakış açısını kurumsal düzleme çekmek ve genişletmek gerekiyor. Bunun ön şartı, ‘Filistin devleti’ kavramını ön plana çıkarmak, bu vurguyu bıkmadan, usanmadan tekrar etmektir. Ne hazindir ki, birçok İslam ülkesi dahi bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde sadece ‘coğrafya’ vurgusu yaparak ‘devlet’ olgusunun ve dolayısıyla ‘bağımsızlık’ kavramının üzerini örtmektedir. Bu durumu aşmanın tek yolu, her platformda Filistin’in devlet olma özelliğini vurgulamak, onun kurumsal gelişmesine katkıda bulunmaktır” şeklinde konuştu.
Panorama Filistin müzesi önerisi
Filistin kültürünü ve Filistin mücadelesini başlangıçtan bugüne kadarki seyrini anlatan, müze formatında bir “Panorama Filistin”e ihtiyaç olduğunu kaydeden Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı: “Panorama Filistin, mücadeleyi canlı tutacak ve uluslararası alanda duyarlılığı artıracaktır. Filistin elbette canlı bir şekilde orada durmaktadır. Fakat bazen gerçeklikten oluşturulacak sembolik anlatımlar da, o gerçekliğin daha iyi kavranmasını sağlamaktadır. İstanbul’da bulunan tüm belediyelere buradan çağrıda bulunuyor ve böyle bir yerin acilen kurulmasını teklif ediyorum. Birçok sivil toplum örgütünün Panorama Filistin’e destek vereceğine de inanıyorum. İlk harcını da Memur-Sen’in atacağını buradan deklare ediyorum. Kendi görevlerimizi samimiyetle, tam ve eksiksiz yaparsak, hedefe daha rahat ulaşırız. Bugün yeni yeni dengelerin oluştuğunu da hesaba katarak, geleceğe dair umutlarımıza dört elle sarılalım. Bize giydirilen gömleği yırtıp atalım. Bir zamanlar barışın merkezi olan Kadim Kudüs’ün ruhunu anlayalım. Anlayalım ki, insanlık için, özgür Kudüs ve bağımsız Filistin devleti için omuz omuza çalışalım. Selam olsun özgür Kudüs’e, selam olsun Filistin devletine, selam olsun Filistin davasına omuz verenlere.”