Ataerkil toplumlarda bir babanın oğlu üzerindeki otoritesi gibi, devletin de 90’lı yıllara kadar memur üzerinde benzer bir otoritesinin olduğunu söylersek abartmış sayılmayız. Devletin, memurlarına karşı otoritesi pederşahi bir otoriteydi. Bu ilişki, aile reisi bir babanın çocukları ile hukuki ilişkisinde olduğu gibiydi. Memurların reşit bir insan gibi kabul edilmelerine veya işçiler gibi örgütlenmelerine ihtiyaç yoktu. Devlet zaten memurlarına karşı neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, memurun nasıl davranması gerektiğini kendisi takdir ederdi; baba-itaatkâr oğul ilişkisinde olduğu gibi. Böyle bir ilişkide, devlet ile memuru arasında tartışma veya müzakere gibi ilişkiler düşünülemezdi. Memurun hak iddiasında bulunması mümkün değildi. Devlet, bir baba gibi babalık hukukundan kaynaklanan bir anlayışla hakkı takdir eder, memur da itaat ederdi. Devletin yetkilisi Bakan ya da Başbakan çıkar, “Bütçe imkânları çerçevesinde mümkün olan en yüksek oranda memurlarımızın maaşlarına zam yaptık” derdi. Enflasyon rakamı kaç olursa olsun bu söze itiraz olmazdı. Ama diğer tarafta, örgütlü olan işçilerin devletin takdir ettiğini nasıl tersine çevirdiğini de biliyoruz. 1991 yılını hatırlayalım. Maden işçileri eylem kararı almıştı. İşçiler, Zonguldak’tan Ankara’ya doğru yürüyüşe geçmişti. Dönemin Başbakanı Yıldırım Akbulut, işçilerin taleplerini karşılayacakları yönünde açıklaması ile eylem sona ermişti. Buna karşın memurların, sendikal örgütlenme hakkı elde edinceye kadar, hak aramaları söz konusu olmazdı. Memurlar, örgütlenme hakkına kavuşuncaya kadar, hükümet ne takdir ettiyse o oldu. Çünkü devlet baba idi. En doğrusunu da o takdir ederdi! Örgütlenme hakkı da o kadar kolay elde edilmedi. Sendikamız en bariz şekilde bunu yaşadı. 1992 yılında kurulan sendikamıza, ‘sendika kurmak yasal değil’ denilerek kapatma davası açıldı. Bu olumsuzluklara rağmen verilen mücadele ile memur sendikacılığında yasal zemin arayışları devam etti. Zor da olsa yasal zemin oluştu. Engelleme ve yıldırmalara rağmen örgütlenme sürecini başarı ile tamamladı. Ülkemizde bu süreçler yaşanırken, beraberinde memur paradigmasını da yavaş yavaş değiştirdi. Sendikal hareket ile memur, haklarını demokratik ve hukuki yollarla almaya, ülkenin gündemine yön vermeye, sesini olabildiğince yükseltmeye başladı. Bu değişim, 90’lı yıllar ve öncesi ile kıyaslanmayacak bir değişimdi. Diğer taraftan, değişim, bürokratik oligarşiyi bertaraf etmeye başladığı gibi, Türkiye’de sivilleşme sürecini de hızlandırdı.
Hepimiz gündelik hayattaki bu değişimi görüyoruz. Düne kadar idareye karşı dava açmak hangi memurun haddine idi. Dava açmak neredeyse vatana ihanetle eş değerdi. Dava açan memur sürüm sürüm süründürülürdü. Haritada kendine yer beğenirdi. Şimdi ise bürokratik yapı değişmeye başladığı gibi, memurun paradigması da değişti. Artık memur devletin yanlışına karşı sessiz kalmıyor; idarenin yaptığı yanlış işleme karşı dava açıyor, hak arıyor, sivil inisiyatif alıyor. Ülkenin gündemine de yön veriyor. Darbelere karşı mitingler düzenliyor.
Memurlar, hak arayışını örgütlü gücü ile yaptı. Memurun örgütlü gücü sendikalar; sadece maaş zamları için mücadele eden örgütler değil, denetleyen, inisiyatif alan, demokratikleşme mücadelesine veren örgütlerdir.
Konuyu biraz daha özel bir alana çekersek, memurun özlük ve sosyal haklarının iyileştirilmesine dönük mücadelesinde sendikaların üç farklı yöntemle mücadele ettiğini söylemek mümkündür.
Birinci Yöntem: Kamu çalışanlarının özlük ve sosyal hakları ile ilgili düzenlemeler yapılırken sendikalar paydaş olarak görülmektedir. Çalışanların taleplerinin düzenlemelere yansıtılmasında aracı olmaktadır. Sendikalar, yasama ve yürütme erkinin yapacağı idari düzenlemelerde kamu çalışanlarının aleyhine olabilecek düzenlenmeleri engellediği gibi, kamu çalışanlarının taleplerinin bu düzenlemelerde yer verilmesine aracılık eder. Sendikacılığın olmazsa olmazı gördüğümüz yasalaşması için kampanyalar yürüttüğümüz toplu sözleşme, kurumların yaptıkları toplantılara sendikaların kamu çalışanları adına katıldığı toplantılar, sendikal mücadelenin önemli araçlarıdır. Bu araçlarla birçok sorunun masada çözülmesi mümkündür.
İkinci Yöntem: Demokratik tepki gösterme yöntemi. Demokratik tepki, hukuki bir yanlışa karşı baskı grubu oluşturmak yoluyla hukuka aykırı durumun giderilmesini istemektir. Gösteri, yürüyüş, basın açıklamaları, bildiri dağıtma, toplantı, miting, iş bırakma, boykot ve kampanyalar gibi eylemleri sayabiliriz. Bu yöntemler, sendikacılıkta sıkça denenen yöntemlerdendir. Bu yöntemlerde amaç, kitlenin rahatsızlığını gerekli mercilere duyurmak, bu mercileri etkilemek, ilgili mercilerin gerekli adımları atmasını sağlamaktır.
Üçüncü Yöntem: Sendikaların dava açma ehliyetine sahip olması. Son dönemde çokça kullandığımız yöntemlerden biri de, idareye karşı dava açmadır. Temsil ettiğimiz kitlenin menfaatlerinin ihlali söz konusu olduğunda dava açma hakkını kullanmaktayız. 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda, üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukuki yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak gibi sendikalara yetki verilmiştir. Kamu çalışanlarının mağduriyetine neden olacak idari düzenleme veya idari işleme karşı sendika olarak doğrudan dava açabildiğimiz gibi, mağdur üyelerimizi temsilen de davalar açmaktayız. Dava açma ehliyetine sahip mağdur üyelerimiz adına açtığımız davalarda, hem bireysel olarak mağdur üyenin sorununu çözmekte hem de bu çözüm emsal teşkil edeceğinden, tüm kamu çalışanlarına çözüm yolunu açmaktadır. İdari düzenleme veya işlemler hakkında menfaat ihlali olan üyelerimizin yetki, şekil, sebep, konu ve maksat gibi yönlerden biri veya birkaçı ile hukuka aykırılığı söz konusu olduğunda, idari işlem veya düzenlemenin iptali için davalar açılmaktadır. Özellikle genel düzenlemelerin iptali için açtığımız davaların yanısıra, idarenin bireysel mağduriyetlere yol açan işlemlerine açtığımız davalar da hak arama kültürünün gelişmesi açısında önemlidir.
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
Emek varsa başarı vardır
Mutfak yangın yeri
Sağımızdaki yalanın gerçeği örtme çabası
Bir vakıf insanı, sendikacı Mithat Sevin
Eğitim çalışanlarının güçlü sesi, genel yetkinin değişmeyen adresiyiz
Sendikacılığın hokkabazları
Umudu yeryüzüne aşılamak için daha fazla gayret
Kitabın, davanın, vefanın hakkını veren adam: Erol Battal
Ne rakipsiniz ne de refik
Devlet yalan söylemez!
Destanımıza yeni bir sayfa daha ekledik
Popüler kültürün kutsallarına kurban verilecek hayatlarımız yok
Her başlangıç yeni bir ruh, yeni bir heyecandır
Uluslararası sempozyumumuzun ardından
Sabır, dayanışma, direniş, kararlılık, alın teri...
İlimle yönetemeyen, zulümle yönetir
İyilik örgütlü gücümüzle kazanacak
Gelecek sizinle daha iyi olacak
Truva atı ya da beşinci kol faaliyetleri
Bir halk destanı: 15 Temmuz
Gelecek günler daha güzel olacak
Türkiye Buluşmamızda yapay sınırları aştık
Öze yeni bir yolculuk zamanı
Seçimimiz Kumpasları Bozmalı
Kararlı mücadeleyle güçlü Kazanımlar
Yüreğe Düşen Loğ Taşı
İLKSAN'da Zorunlu Üyelik Dayatmasına Nokta Koyduk
Destanlarımıza destan ekleyen lider kadrolara selam olsun
Yeniden Bismillah
Adım Adım Yükseköğretim Tazminatı Mücadelemiz
MEB'in 'I am Sorry' Deme Lüksü Yok
Y.U. Sendikacılığı
Yönetmelik Durdurulduğunda Atanmışlar Yürür mü?
Özgür Üniversite ve Örgütlenme
Kariyer Basamakları Bariyer Basamaklarına Döndü
Özür Durumuna Bağlı Yer Değişikliği ve Yargı Kararları
MEB Hatasından Dönmelidir
MEB Mevsimsel Norm Güncellemesinden Vazgeçmelidir
Nerden Baksan Haksızlık Nerden Baksan Tutarsızlık!
MEB’e Acil Reçete
Üniversitelerde Özgürlük ve Özlük için Örgütlenme
Tahriklere Gelmeden Kararlı ve Sabırlı Olacağız
Yeni Bakan Avcı’nın Eğitimde Önceliği Ne Olmalı?
Öğretmenler; Ömer’in, Merhamet ve Adaletini Bekliyor
Resen Atamalarda da 40 Bin Defa Düşünüldü mü?
Yeni Yılda da İnşa Sürecinin Öncüsü Olacağız
Sorun Yaşayanda mı Yaşatanda mı?
Yeni Bir Medeniyetin İnşası ve Öğretmenin Değeri
Bu Kez Yanılmak İstiyoruz!
Toplu Sözleşme Süreci ve Üç Cephede Mücadele Etmek
Hükümet ‘Yunanistan’a Döneriz’ Edebiyatından Vazgeçmelidir
Kesintili Eğitim ve Manipülatif Yaklaşımlar
Anadolu Liselerine Öğretmen Seçimi Sınavına Girilmeli Mi?
Yolun Açık Olsun Yusuf Ziya Özcan Hoca
Ek Ödemede Eğitimcilerin Muadili Kim?
Köklü Değişim İçin Yeni KHK’lara İhtiyaç Var
Son Toplu Görüşme’de Konfederasyonumuzun Kazanımları!
Usuls
Garip Bir Dava ve Sonrası…
Danıştay ve İsviçre’de Minareyi Yasaklayan Zihniyet!
18 Kasım Çarşamba Günü Meydanlardayız!
Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçimi
Öğretmenlerin Beklediği Yönetmelik
Hedefe Emin Adımlarla!
Bu Yanlış Uygulamayla Nereye Kadar!
Öğretmenim! Bu Bir İLKSAN Hikayesidir
Kadro Sözü Üzerinden Bir Yıl Geçti
Sürekli Değişen Kurallar Hukuki Güvenceyi Zedeliyor
Mavi Balina Hepimize Eşit Uzaklıkta
"Eğitim kovayı doldurmak değil, ateşi tutuşturmaktır"
Her başlangıç yeni bir ruh, yeni bir heyecandır
Köklerimize dönmeli, faziletin izzetiyle yol almalıyız
Geleceğin izleri bugünde gizlidir
Bakanlığa göre öğretmenlik bizim için rehberlik
Aydınlıkta kaybedileni karanlıkta aramak
Çanakkale-Gazze Hattında İnsan-ı Kâmili Aramak
Bizimle canlanacak nice umutlara doğru
Örgütlü olmanın bereketiyle birleştik, birleştikçe büyüdük ve güçlendik
Psikopatik zevzeklerin kuru gürültüsü
Öğretmenlik Meslek Kanunu iptal davası
FİLİSTİN DİRENİŞİ, MÜSLÜMANLARIN GELECEĞİ VE EMPERYALİZMİN ÇÖKÜŞÜ